Kalemiyye Der-sitâyeş-i Merhûm ve Mağfûr Muhammed Paşa eş-Şehir Bi-Diyârbekrî ‘Aleyhi’r-Rahme

1   Yine ey hâme senünle açalum nutka zebân

     İdelüm her birimüz  halimüzi şerh u beyân

     Evvelâ dinle benüm kavl-i selâset-eserüm

     Ki ide sonra senün çeşme-i nutkun cereyân

     Sensen ol mahrem-i esrâr-ı derûnî ki ider

     Sana sultân u gedâ hâlini izhâr u ‘ıyân

     Levh-i maksûda anun nâmı olunmaz tahrîr

     Eylese senden eger râzını bir kimse nihân

5   Sırrını sana açar ‘âşık eger kim ma‘şûk

     Sana muhtacdur el-hak dil ü cân u cânân

     ‘Arz-ı ihlâsa seni vâsıta eyler ahbâb

     Sensin el-kıssa ki dost meyânında lisân

     Bende bir dosta izhâr-ı hulûş itmek içün

     Seni tahrîk ideyim, kademün revân ola

     Sâbıkâ bir ser ü ser-defter-i erbâb-ı kerem

     Bir ‘Alî-cûd u Hasen-hulk u güzîn-akrân

     Merd-i hoş-tab u suhan-fehm ü küşâde-meşreb,

     Yâr-ı erbâb-ı hüner hem-dem-i ehl-i ‘irfan

10 Ne recâ eylesem makbûl yanında olurdı

     Ne murad itsem iderdi anı hâsıl ol ân

     Geldi bir dem ki felek döndi murâdınca anun

     Oldı devletle emîrü’l-ümârâ-i zî-şân

     Lutfının kankı birin’ add ideyim zîrâ kim

     Bu fakîre olan eltâfına yokdur pâyân

     Ma’delet-kâr u kerem-pîşe Muhammed Paşa

     Kâbil-i feyz-ı hıred kâmil-i sâhib-iz-ân

     ‘Adli ger def’-i mezâlimde tek ü pû itse

     Dil-i ‘uşşakı müdâraya çeker çeşm-i bütân

15 Şeh-süvâr-ı ser-i meydânı şecâ’at ki olur

     Reviş-i cünbişine şâh-süvârân hayrân

     Eylemez ‘ârif olan fakr u fenâdan

     Her ne hâl ise ider gerçi bu sırrı pinhân

     Lîk bir ehl-i keremden aña ikbâl olsa

     Lutf ile hâtır-ı mahzûnını itse şâdân

     Sözi hatm eyle yeter şükr ü şikâyet CEVRÎ

     Bir du’â kıl k’ola pür-velvele ‘arş-ı rahmân

     ‘Ömri efzûn ola sıhhatle dahi gitdükçe

     Reşk ide mertebe-i câhına cümle erkân

20 Sadr-ı dîvâna kudûmiyle vire ‘izz ü şeref

     İde her müşkilini Allahû te‘âlâ âsân

                             Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün

                                (..–          ..–           ..–          ..-)

 1

“Yine ey hâme senünle açalum nutka zebân

  İdelüm her birimüz  halimüzi şerh u beyân”

 

“Ey hâme yine seninle nutka zebân açalum; her birimüz hâlümüzi şerh u beyân idelüm.”

“Ey kalem yine seninle söyleşelim, konuşalım, her birimiz halimizi açıkça söyleyeyim.”

Kalem ustaları, duygu ve düşüncelerini ifade etmek, iç dünyalarında olanları dışarıya çıkarmak, insanlara söyleyeceklerini aktarmak için kalemi vasıta olarak kullanmışlardır. Dolayısıyla kağıt ve özellikle kalem şair ve yazarlara bir dost, bir arkadaş olarak düşünülmektedir.

            Şair şiirine kalemin bahsettiğimiz özelliğine dem vurarak başlıyor. Kalemin özelliklerini, kendisi açısından önemini tasvir eden şair bu vesileyle halini ortaya koyuyor. Şair, beyitte kalemi teşhis ederek sanki karşısında dertlerini paylaştığı bir dostu varmışçasına kaleme seslenmiş ve “söyleşelim, konuşalım, halimizi birbirimize anlatalım demiştir.” Beyitin başında kullanılan “yine” kelimesi şair sık sık kalemle dertleştiği anlamına geliyor. Ayrıca kalemle sık sık dertleşmesinin arka planında onun üretken bir şair olduğu da anlaşılabilir.

Sanatlar:

Nida:Ey hame” diye kaleme seslendiği için nida sanatı vardır.

Teşhis: Şair beyitte “senünle açalum nutka zebân, her birimüz halümüzi şerh u beyân idelüm” cümlelerini kullanarak kalemi dertleştiği bir insan gibi düşünmüştür.

Tenasüp: “hame-nutk-zebân-şerh u beyân et-” kelimeleri yazı ve söz ile ilgili kelimeler olduğu için beyitte tenasüp sanatı oluşturmuştur.

Ses ilgisi: n,m,l,r.

2

“Evvelâ dinle benüm kavl-i selâset-eserüm

Ki ide sonra senün çeşme-i nutkun cereyân”

“Evvelâ benüm kavl-i selaset-eserüm dinle ki, sonra senün çeşme-i nutkun cereyân ide.”

“Önce benim anlaşılır, akıcı eserimi dinle ki, sonra senin söyleyiş çeşmen aksın.”

Bu beyitte de kalemle dertleşme hayali devam ediyor, şair kalemle konuşmasını sürdürerek “ben öncelikle söyleyeceklerimi açıkça söyleyeyim, sen de bunları dinledikten sonra devamlı hareket halinde olan su gibi, söylediklerimi kaydet.” diyor.

Şair, kağıt üstünde hareket eden kalemi, çeşmeden akan suya benzetmiş, bunun sebebi suyun sıvı ve akışkan bir madde olmasından kaynaklanır. Yazı su gibidir, sessizce akar veya şelaleleşir ses verir, renk verir, tesir eder. Nasıl ki devamlı hareket halindedir, kalem de şairin duygularına tercüman olurken tıpkı onun gibi hareket halindedir. Gerçekten de kalemin hareket edebilmesi için yani yazı yazılabilmesi için bir fikir etrafında dönmesi gerekir.

Sanatlar:

Teşhis: Kalem yine şairin söylediklerini dinleyen bir insan gibi düşünülerek, teşhis sanatı yapılmıştır.

Teşbih-i beliğ:çeşme-i nutk” terkibiyle söz ve yazı çeşmeye benzetilmiştir. Burada çeşmeden kastedilen sudur.

Tenasüp: kavl-i selâset-eser, nutk, kelimeleri yine söz ve yazı ile ilgili kelimeler oldukları için tenasüp sanatı yapılmıştır.

Ses ilgisi: l,s,n.

3

“Sensen ol mahrem-i esrâr-ı derûnî ki ider

Sana sultân u gedâ hâlini izhâr u ‘ıyân”

“Ol mahrem-i esrâr-ı derûnî sensen ki; sana sultân u gedâ hâlini izhâr u ‘ıyân ider.”

“O gönülden sırları saklayan sensin ki; sana sultan ve dilenci halini açıklar, anlatır.”

    Şair bu beyitte de kalemin özelliklerini tasvir etmeye devam ediyor. İnsanlar iç dünyalarında meydana gelen korku, heyecan, sevgi, ümit gibi duyguları yahut kimseye söyleyemedikleri sırlarını paylaşma ihtiyacı hissederler. Zihin, gönül insanın içini kemiren fikir ve hisleri gönülden atmak için kalemin yardımını alır. Bu duygular genellikle insanı rahatsız eder ve bir şekilde ortaya çıkmaları lazımdır. Fakat bu her zaman mümkün olmayabilir. İnsan gönlündekileri başkasına söylediği takdirde bunun dillere düşme ihtimali ortaya çıkar. Sonuçta bunlar mahrem duygulardır yani kişiye özeldir. Bu yüzden insanlar arasında bilinmesi, konuşulması hoş bir şey değildir.

        İşte bu beyitte bütün bu söylenenlerden sonra kalemin insanın gönlündeki gizli sırları ortaya çıkarmayan özelliği anlatılıyor. En düşük mertebede bir insandan en yüksek mertebedeki bir insana kadar yani bir gedadan, bir padişaha kadar herkes içindeki duyguları paylaşma ihtiyacını kalemle dertleşerek gidermektedir.

        Kısacası bu beyitte kalem hemen her insanın dertlerini paylaştığı ve bunları kimseye söylemeyen sadık bir sırdaş olarak ele alınmıştır.

Sanatlar:

Teşhis: Kalem insanların sırlarını saklayan bir dost gibi düşünülmüştür. Sır saklamak insanlara özgü bir davranıştır bu sebepten dolayı kalem kişileştirilmiş ve teşhis sanatı yapılmıştır.

Tezat: Sultan-geda, esrar-izhar kelimeleri anlamca zıt kelimler olduğu için tezat sanatı oluşturmuştur.

Tenasüp: Mahrem, esrar, derûn kelimeleri gizlilik ile ilgili kelimelerdir. Bu sebeple aynı beyitte yer aldığı için tenasüp sanatı yapılmıştır.

Ses ilgisi: s,r,n.

4

“Levh-i maksûda anun nâmı olunmaz tahrîr

Eylese senden eger râzını bir kimse nihân”

 “Eger senden bir kimse râzını nihân eylese, levh-ı maksûda anun nâmı tahrîr olunmaz.”

“Eğer senden bir kimse sırrını gizlese, levh-ı maksûda onun adı yazılmaz.”

Bir önceki beyitte bahsettiğimiz gibi insan yaratılışı gereği toplumsal bir varlıktır ve toplum içerisinde kimlik kazanır. Onun bu kimliğini kazanmasında duyguları, düşünceleri, mizacı en belirgin faktördür. İnsan bu yönüyle tanınır ve tanıtılır. Kişi düşüncelerini belirtmezse, yazıya geçirmezse duyguları, düşünceleri sadece kendi döneminde kalır ve gelecek kuşaklara ulaşamaz. Kimileri paylaşamadığı, dilin taşıyamadığı, gönlün tasvir edemediği, his ve düşünceleri kelimelerle fenadan varlık diyarına taşır.

İşte bu gerçekten hareketle şair bir kimsenin düşüncelerini kalemden gizlediği takdirde isminin gelecek kuşaklarda anılmayacağını belirtiyor. Bu düşünceyi de “levh, tahrîr” gibi yazı ile ilgili kelimelerle tenasüplü bir şekilde dile getiriyor. Bu beyitte de kalem insan gibi düşünülmeye devam edilmiştir. Burada kalemden sır saklamamaktan kastedilen şey önemli bir düşüncesi, fikri olan kişinin maksadını yerine getirmesi için yazılı bir belge, bir eser bırakması gereğidir. Kalemi insanların sırlarını paylaştığı bir dost değil aynı zamanda hayattaki maksadını, ideallerini yok olmaktan kurtaran ve onu geleceğe taşıyan bir araçtır. Dolayısıyla bu beyitin özünü oluşturan fikir “söz uçar yazı kalır” şeklinde özetlenebilir.

Sanatlar:

Tenasüp:levh-tahrîr” kelimeleri yazı yazılarak yer ve yazı yazmak anlamına geldiği için alakalı olup tenasüp sanatı yapılmıştır. Yine bu beyitte yer alan râz ve nihân kelimeleri bir gizlilik özelliği taşıdığı için tenasüplü kelimelerdir.

Teşhis: İnsanlar dünyaya ilişkin bilgilerini beş duyu organlarıyla oluşturur ve bunlarla dünyadan haberdar olurlar. Gizlemek kelimesiyle sanki kalem insan gibi sanki dünyaya ait bir bilgiyi öğrenmiş gibi düşünülmüş ve insan özelliği verilmiştir. Bu sebeple beyitte teşhis sanatı yapılmıştır.

Ses ilgisi: n,h,l.

5

“Sırrını sana açar ‘âşık eger kim ma‘şûk

Sana muhtacdur el-hak dil ü cân u cânân”

 “Eger kim sana ‘âşık maşuk sırrını açar, el-hak dil ü cân u cânân sana muhtacdur.”

“Eğer ki sana seven ve sevilen sırrını açarsa, gerçekten gönül, can ve canan sana muhtaçtır.”

Bilindiği gibi, Divan Edebiyatı geleneğinde âşık ile sevgili vuslat yaşayamaz. Sevgili genellikle yüz vermez. Onu aşk acısıyla baş başa bırakır. Bu düşünce etrafında beyitte bahsedilen sevenin ve sevilenin kaleme muhtaç olması âşık ile maşuk arasında bu olumsuz ilişkiden kaynaklanır. Sevgiliye kavuşamamak âşık tarafından yazı, kalem ve kelimeleri yalnızlığına dost olarak seçmesine sebep olmuştur. Yine kalem sevgilinin kaprislerine sükût eden, azarlamalarını sineye çeken itaatkâr bir dosttur. Hiçbir zaman anlaşamayan aşık ile sevgilinin anlaştığı tek şey yazı, kalem ve kelimeler olmuştur.

Âşık kaleme muhtaçtır; sevgiliye söyleyemediği aşkını yahut kızgınlığını ona söyler. Âşık kaleme muhtaçtır çünkü söz sıradan, yazı asildir; kalem dilsizlerin dilidir.

Ayrıca beyitte “eger kim” şart edatının kullanılması âşık ile maşukun kalem ve kağıda muhtaç olmalarını şaşılması gerektiği anlamı veriyor.

Sanatlar:

Tenasüp: “âşık, mâşuk, dil, cân, cânân” kelimeleri aşk konusunun birer terimi oldukları için aynı beyitte tenasüp oluşturuyorlar.

Tekrir: “sana” kelimesi beyitte tekrarlanarak tekrir sanatına başvurulmuştur.

Teşhis: Önceki beyitlerde olduğu gibi kalem kişileştirmeye devam edilmiştir ve dert ortağı sırdaş gibi düşünülmeye devam edilmiştir.

İştikak: Âşık ve mâşuk kelimeleri aynı kökten türediği için iştikak sanatı yapılmıştır. Yine can ve canan kelimeleri de aynı kökten türediği için iştikak sanatı yapılmıştır.

Ses ilgisi: s, n, k.

6

“ ‘Arz-ı ihlâsa seni vâsıta eyler ahbâb

Sensin el-kıssa ki dost meyânında lisân”

 “Ahbâb arz-ı ihlâsa seni vasıta eyler ki, el-kıssa dost meyânında lisân sensin.”

“Dostlar içten, samimi sevgilerinde seni aracı eyler ki, sözün kısası dost meclisinde(arasında) lisân sensin.”

Bu beyitte önceki beyitte bahsedilen özelliklerin yanı sıra söz ve yazının insanlar arasında samimi duyguların oluşmasına vesile olan, bir anlaşma aracı olduğu vurgulanıyor. Samimi arkadaşlıkların ve duyguların dostlar arasında vücut bulması kısaca söz ve yazının vasıtasıydılar demek istenmiş. Gerçekten de insanı diğer canlılardan ayıran, düşündüklerini ifade etmesinde ve toplumsal bir varlık olmasında en temel unsur söz ve yazıdır.

Sanatlar:

Tenasüp: “ahbâb-dost-ihlâs” kelimeleri arkadaş, dost, samimiyet anlamına geldiği için tenasüp sanatı yapılmıştır. Yine “kıssa-lisan” kelimeleri itibariyle söz, dil anlamlarıyla tenasüplüdür.

Ses ilgisi: s,k,n.

Şair kasidenin başından beri bu beyite kadar kalemin çeşitli özelliklerini tasvir ederek, kasidenin başlangıç kısmı olan nesib bölümünü tamamlamıştır. Genelde baharın ve doğal güzelliklerin tasvir edildiği nesib bölümü bu kasidede farklı olarak ele alınmıştır. Söz, yazı ve kalemin özellikleri insanların dertlerini paylaşması, söyleyecek sözü olanların, padişahtan kölelere kadar herkesin ihtiyaç duyması, insanlar arasında sevgi ve dostluğun temeli aynı zamanda anlaşma aracı olması yönünden çeşitli benzetmelerle tasvir edilmiştir.

7

“Bende bir dosta izhâr-ı hulûş itmek içün

Seni tahrîk ideyim, kademün revân ola”

“Bende seni bir dostta izhâr-ı hulûş itmek içün tahrîk ideyim, kademûn revân ola”

“Bende bir dostta gönlümü açmak için; seni hareket ettireyim adımların akıcı ola.”

     Kalem için bahsettiği özellikleri kullanarak kendisi de samimi duygularını dostuna anlatmaya düşünüyor. Yukarıdaki açıklamalarda da bahsedildiği gibi dostlar arasındaki manevi irtibatı sağlayan ve kişinin duygu ve düşüncelerini ortaya çıkarmasına vesile olan kalemin kağıt üzerinde akıcı bir şekilde hareket ederek maksadına ulaştırılmasını temenni ediyor. Biz bu beyitten sonra şairin konuyu değiştireceğini, söz konusu olan Memduhu anlatmaya başlayacağını anlıyoruz.

Sanatlar:

Teşhis: Kaleme yürüyen bir insan süsü vererek teşhis sanatı yapılmıştır.

Tenasüp: “tahrîk, kadem, revân” kelimeleri hareket,yürüyüş ile ilgili kelimeler olduğu için beyitte tenasüp sanatı yapılmıştır.

Ses bilgisi: h,d,t,n.

8

“Sâbıkâ bir ser ü ser-defter-i erbâb-ı kerem

Bir ‘Alî-cûd u Hasen-hulk u güzîn-akrân”

 

“Sabıka bir ser ü ser-defter-i erbâb-ı kerem; bir ‘ Ali-cûd u hasen-hulk güzîn akrân”

“İyilik sahibi kişilerin defterde ve defterin en başında kayıtlı(dır). Cömertlikle yüce, yaratılışta güzel ve akranları (aynı makamda olanlar) arasında seçkin biri(dir).”

     Kaside’nin methiye bölümüne başladığımız bu beyitte şair methettiği kişinin öncelikle cömertliğini övmeye başlıyor. İyiliksever ve yardımsever insanların arasında onun daha fazla iyilik ve yardımda bulunduğunu, diğer kerem sahibi insanlar arasında bir adım önde olduğunu iyilik defterinde onun isminin en başta kayıtlı olduğunu söylüyor. Devamında övülen kişinin cömertlik yönünü “Ali-cûd” yani cömertlikte yüce tamlamasıyla destekledikten sonra yaratılışının güzelliğinden bahsediyor. Tıpkı birinci mısrada olduğu gibi cömertlik ve yaradılış güzelliği bakımından kendisi gibi olan insanlar arasında seçkin bir konumu olduğu “güzîn-i akrân” terkibiyle destekliyor.

Özetle söylemek gerekirse, övülen kişinin yaratılışının güzelliği ve cömertliği kendi konumunda bulunan diğer insanlarla mukayese edilerek övülmüştür.

Sanatlar:

Tenasüp: “Sâbıkâ-ser defter” kelimeleri birbirleriyle alakalı kelimelerdir.

“Ali-Hasen-güzîn ” kelimeleri anlam itibariyle güzel ve övücü sıfatlar olduğu için tenasüplüdür.

Tekrir: “ser” ve “bir” kelimeleri beyitte iki defa tekrarlanarak tekrir sanatı kullanılmıştır.

Ses ilgisi: s,r,k.

9

“Merd-i hoş-tab u suhan-fehm ü küşâde-meşreb,

Yâr-ı erbâb-ı hüner hem-dem-i ehl-i ‘irfan”

 “Merd-i hoş-tab u suhan-fehm ü küşâde-meşreb, yâr-ı erbâb-ı hüner hem-dem-i ehl-i irfan”

“İyi huylu insan ve anlayışlı (sözden anlayan) ve temiz yaradılışlı, hüner erbabının dostu,irfan ehlinin arkadaşı(dır).”

     Memduhun cömertliğinden sonra bu beyitte de yaratılış ve kişilik özellikleri övülmektedir. Şair, övdüğü kişinin iyi huylu olduğunu ve güzel sözden anladığını, temiz bir yaratılışa sahip olduğunu vurguluyor. Yaratılıştan getirdiği bu özelliklere bağlı olarak sanata ve sanatçıya, ilim ve irfan sahibi kimselere arkadaş olduğunu vaktini onlarla geçirdiğini söylüyor. Bu beyitte anlatılan özelliklere bakarak, övülen kişinin ilim, irfan sahibi olduğunu anlıyoruz. Çünkü insan kendisi gibi olan kişilerle arkadaşlık eder.

Sanatlar:

Tenasüp: “tab, meşreb” kelimeleri anlam itibariyle yaratılışla ilgili oldukları için tenasüplüdür.

“Fehm, hüner, irfan” kelimeleri anlama, kavrama, bilme gibi yakın anlamlı kelimler oldukları için tenasüp sanatı yapılmıştır.

Ses ilgisi: b,r,m.

 

10

” Ne recâ eylesem makbûl yanında olurdı

Ne murad itsem iderdi anı hâsıl ol ân “

 “Yanında ne recâ eylesem makbûl olurdı; ol ân ne murad itsem anı hâsıl iderdi”

“Yanında ne rica etsem kabul ederdi, o zaman ne istesem onu hemen yerine getirir, ortaya çıkarırdı.”

           Şair bu beyitte de methiye bölümünün başından beri övdüğü kişinin, cömertliğini vurgulamaya devam etmektedir. Önceki beyitlerde yer verilen en cömert kişi, eli açık insan gibi sıfatlarını bu beyitte örnekleyerek onun yanındayken ne rica etse, bu kişinin kabul edip, onu hemen yerine getirdiğini, yardımını esirgemediğini belirtiyor. Ayrıca bu yönüyle övülen kişinin gariban ve ihtiyaç sahibi kişileri geri çevirmediğini, onların gönüllerini hoş tutmak için isteklerini yerine getirdiğini anlıyoruz.

Sanatları:

Tenasüp: “recâ, murad” kelimeleri istek, arzu anlamlarıyla aynı beyitte geçtikleri için tenasüplüdür.

Tekrir: Aynı beyitte iki kere “ne” kelimesi kullanıldığı için tekrir sanatı oluşmuştur.

Ses ilgisi: n,m,d.

11

“Geldi bir dem ki felek döndi murâdınca anun

Oldı devletle emîrü’l-ümârâ-i zî-şân”

“Bir dem geldi ki felek anun murâdınca döndi; Devletle emîrü’l-ümârâ-i zî-şân oldı.”

“Bir zaman geldi ki hayat onun istediği gibi oldu; bahtı sayesinde şan sahibi yöneticilerin yöneticisi oldu.”

Şairin övdüğü kişi iyi özelliklerinin yanında zamanı geldiğinde statü olarak daha da yüksek makamlara çıktığını söylüyor. Hayatında ulaşmak istediği hedeflere ulaşan, güzel bahtı sayesinde şanlı ve önemli bir mevkiye geldiğini söylüyor.

Sanatlar:

İştikak: Bu beyitte yer alan “emîr ve ümârâ” kelimeleri aynı kökten türemiş kelimelerdir bu sebeble iştikak sanatı oluşmuştur.

Tevriye: Beyitte baht anlamıyla kullanılan “devlet” kelimesi “emîr ve ümârâ” kelimeleriyle bağlantılı düşünüldüğünde tevriyeli kullanıldığı görülmektedir. Çünkü “emîr ve ümârâ” devlet dairesinde yer alır.

Tenasüp: “Emîr,ümârâ,zî-şân” kelimeleri devlet merciğiyle ilgili kelimeler olduğu için tenasüplü kelimelerdir.

Ses ilgisi: n,m,d.

12

” Lutfının kankı birin’ add ideyim zîrâ kim

Bu fakîre olan eltâfına yokdur pâyân”

 ” Lutfının kankı birin’ add ideyim zîrâ kim; Bu fakîre olan eltâfına pâyân yokdur “

“İyiliklerin hangi birini söyleyeyim ki, zîrâ; bu fakire olan iyiliklerin sonu yoktur.”

     Şairin övdüğü cömertlik, iyi huyluluk ve bunun gibi özelliklerin daha pek çok olduğunu, övmekle bitmeyeceğini söylemesi açıkça olmasa da yine de bir övgüdür. İkinci mısrada anlatımı kuvvetlendirmek için Memduh’un özelliklerini genellemediğini ve her bir özelliğinin kendisinde sınırsız olduğunu söylemiştir.

Sanatlar:

İştikak: “lutf ve eltâf” aynı kökten türetildiği ve bu beyitte iki kelimeye de ter verildiği için iştikak sanatı yapılmıştır.

Mübalağa: Memduhun iyiliklerinin sınırsız olması mübalağalı bir ifadedir.

Tezat: “Fakir ile pâyân” kelimeleri anlamca doğrudan doğruya tezat gibi görünmese de aslında fakir bir insanın imkânlarının sınırlı olduğu düşünülürse pâyân kelimesiyle tezat oluşturmaktadır. Çünkü pâyân sonsuzluğu ifade eden kelimelerdir.

Ses ilgisi: n,k,l.

13

“Ma’delet-kâr u kerem-pîşe Muhammed Paşa

Kâbil-i feyz-ı hıred kâmil-i sâhib-iz-ân”

 “ Muhammed Paşa ma’delet-kâr u krem-pîşe; kâbil-i feyz-ı hıred, kâmil-i sâhib-iz’ân.”

“Muhammet Paşa, adaletli ve iyiliksever; akıl çokluğuna sahip, anlayış sahipliğinde olgun(dur).”

Kasidenin amacı bir kimseyi övmek veya yermektir. Divan Edebiyatında bu özellik genellikle artı yönde olmuş yani kasidelerde genellikle bir devlet büyüğü övülmüştür.

İşte bu beyitte de Cevrî Muhammet Paşa’nın ismini vererek, onun sıfatlarını saymaya devam etmektedir.

     Pek çok özelliği ile tarihe damgasını vurmuş olan Osmanlı Devleti’nin yönetim modeli, sahip olduğu medeniyet, sanatsal gücü gibi üstün yönlerini günümüzde halen büyük hayranlık uyandırmaktadır. Bunun en büyük sebebi devlet yönetiminde yer alan en yüksekten en düşük mevkiye kadar tüm yöneticilerin adaletli davranmaları, yardım sever olmaları, hoşgörülü olmaları ve sanatçıyı, bilim adamlarını desteklemelerinden kaynaklanmaktadır.

     Bu beyitte de şair yukarıdaki bilgiyi özetlemektedir. Kasidede methettiği Muhammed Paşa’nın adaletli ve iyiliksever bir kişi olduğunu, etrafında bilgili insanların çok olduğunu ve onların görüşlerini anlayışla karşılayacak kadar olgun bir insan olduğunu yazmaktadır. Öyle ki tarih ebedî olan devlet büyüklerinin arkasında iyi yetişmiş bir insan kadrosu vardır. Devlet büyükleri müşkül durumlarında bunlardan bilgi alır ve işlerini kolaylaştırırdı. İşte bu beyitte de şair bunu anlatarak Muhammet Paşa’yı övmektedir.

Sanatlar:

Ses ilgisi: k,m,l.

14

“ ‘Adli ger def’-i mezâlimde tek ü pû itse

Dil-i ‘uşşakı müdâraya çeker çeşm-i bütân”

“Ger adli def’-i mezâlimde tek u pû itse; çeşm-i bütân dil-i uşşâkı müdâraya çeker. ”

“Eğer adaleti, zulümleri def etmek için öteye beriye koştursa; güzellerin gözü âşıkların gönlüne dost gibi görünür.”

     Divan edebiyatının esas konusu aşktır ve şiirlerin büyük kısmında aşk konusu işlenir. Âşıkların çektiği, çileler sevgililerin onlara yaptığı zulümler dile getirilir. Şiirlerde sevgili ile zulüm bütünleşmiştir. Divan şiirinden bu aşk şiirini çıkarırsak geriye az bir bölüm kalır, işte bu kadar çok işlenen konu hakkında yazılan şiirler hep aynı biçimde yazılmış çeşitli benzetmelerle Divan şiiri geliştirilmiştir.

    İşte bu beyitte de şair Meftunu övmek için bu fikirden hareket ederek mübalağalı bir şekilde kişiyi övmüştür. Beyitte şair Meftun’un toplumda huzuru sağlamak için adaleti öteye beriye koştursa, güzeller Muhammed Paşa’nın adaletinden korkarak âşıklara zulüm etmeyi bırakıp, sevgililerin gözlerinin dostları bir dost gibi göreceğini, artık onlara kötülük edemeyeceklerini onlara yakın davranacaklarını belirtiyor.

Sanatları:

Teşhis: “Eğer adaleti… koştursa” cümlesiyle şair koşmak yani insana ait bir özelliği soyut kavrama yükleyerek adalete insan özelliği vermiş ve teşhis sanatı yapmıştır.

Mübalağa: Beyitin genelinde: Meftun’un adaletini abartılı bir şekilde yer vermiştir.

Tezat: “adl, mezâlim” kelimeleri anlamları itibariyle karşıt olduğu için tezat sanatı yapılmıştır.

Tenasüp: “Bütân, uşşâk” kelimeleri tenasüplüdür.

Ses ilgisi: m,d,t.

15

“Şeh-süvâr-ı ser-i meydânı şecâ’at ki olur

Reviş-i cünbişine şâh-süvârân hayrân”

“Şeh-süvâr-ı ser-i meydânı şecâ’at ki; reviş-i cünbişine şâh-süvârân hayrân olur.”

“Kahramanlık meydanının baş süvarisi ki; gidişinin tarzına bütün büyük savaşçılar hayran olur.”

          Osmanlı toplumu stratejisi gereği cihat anlayışına sahip bir yapısı vardır. Bu sebeple birçok savaşçı yetişmiş ve o dönemin koşulları düşünüldüğünde motorlu taşıtlara rastlanmasının imkânsız olduğu için yapılan savaşlarda atların önemi büyüktür. At binmek ve at üzerinde savaşmak büyük bir marifet olması sebebiyle, böyle insanların şanı büyüktür.

          Şair bu bilgiyi beyitte Meftun’u övmek için bu özelliğinden bahsediyor. Onun çok iyi bir at binicisi olduğunu ve savaş meydanında ata binicisinin diğer süvariler tarafından hayranlık uyandırdığını belirtiyor. Bütün savaşçıların onun bu savaşçı yönüne hayran olduğunu, Meftun’un süvarilerin başı yani en iyisi olduğunu belirtiyor.

Sanatlar:

Tenasüp: “şecâ’at, şehsüvâr” kelimeleri savaşla ilgili kelimeler olduğu için tenasüplüdür.

Tekrir: “şeh-süvâr” kelimesi beyit içerisinde iki kere tekrarlanarak tekrir sanatı uygulanmıştır.

Ses ilgisi: s,ş,n.

16 – 17

“Eylemez ‘ârif olan fakr u fenâdan şekvâ

Her ne hâl ise ider gerçi bu sırrı pinhân”

 

“Lîk bir ehl-i keremden aña ikbâl olsa

 Lutf ile hâtır-ı mahzûnını itse şâdân”

 

“ ‘Arif olan fakr u fenâdan şekvâ eylemez, gerçi her ne hâl ise bu sırrı pinhân ider.”

“Lîk aña ehl-i keremden bir ikbal olsa, hâtır-ı mahzûnını lutf ile şâdân itse.”

“ Erdem sahibi olan yokluktan ve fakirlikten şikâyet etmez, gerçi her ne halde olursa olsun bu sırrı gizli tutar.”

“Ancak ona iyilik ehlinden bir yardım olsa hüzünlü gönlünü, lütf ile sevindirse.”

Şair bu merhun beyitlerde medhiye bölümünü bitirip kendi özelliklerinden bahsetmeye başlamıştır yani fahriye bölümüne geçmiştir. Genel itibariyle Divan Edebiyatında yazılan kasidelerin fahriye bölümünde şair şiirini ve şairliğini överken bu beyitlerde biraz farklı olarak maddi durumundan ve isteklerinden bahsetmiştir.

İnsan doğduğu anda sahip olduğu maddi zenginlikler ömür boyu devam edemeyeceği gibi doğuştan beri yoksul yaşayan bir insanın da maddi durumunun ömür boyu böyle devam edemeyeceği de bir gerçektir. Şair, bu durumu bilerek,  erdemli bir insanın maddi durumundan şikâyet etmemesi gerektiğini ve içinde bulunduğu bu olumsuz durumu gizlemeyi bilmesi gerektiğini belirtmektedir. İnsanı bazen patlama noktasına getirse de bu olumsuz durumun başka insanlara bildirilmemesi, belli edilmemesinin bir olgunluk olduğunu belirtmektedir. Ancak ona eli açık birinin yapacağı yardımın maddi olumsuzluklardan sıkıntılı olan kalbini sevindirebileceğini söylemektedir.

Kasidenin yazılış amaçlarından biri de bir kimseyi övmek olsa da yapılan bu övgü karşılığında bir mükâfat da şair tarafından beklenmektedir. İşte bunun için şair ilk beyitte maddi olumsuzlukları gizlemenin bir olgunluk olduğunu belirtse de ikinci beyitte bir beklentisi olduğunu gizleyememekte ve mehdiye bölümünde eli açıklığı, lütuflu özelliğini vurguladığı Muhammed Paşa’dan lütfünü kendinden esirgememesini ve hüzünlü kalbini sevindirmesini beklemektedir.

Sanatlar:

Tenasüp: “fakr-fenâ; sır- pinhân; kerem-ikbâl-lütf  kelimeleri anlamları bakımından birbirlerine yakındırlar ve tenasüp sanatı yapılmıştır.

Tezat: Mahzûn ile şâd kelimeleri hüzün ve mutluluk anlamına gelip aynı beyitte yer aldıkları için bir tezat oluşturmaktadır.

Ses ilgisi: f,h,n; l,k,t.

18

“Sözi hatm eyle yeter şükr ü şikâyet CEVRÎ

Bir du’â kıl k’ola pür-velvele ‘arş-ı rahmân”

“Cevrî şükr ü şikâyet yeter sözi hatm eyle, bir duâ kıl ki arş-ı rahmân pür-velvele ola.”

“Cevrî, şükr ve şikâyet yeter sözünü sonlandır, bir duâ et ki Allah makamı yalvarmayla dolsun.”

     Şair beyitte mahlasını vererek kasidenin son bölümüne geçiş yapmıştır. Kasidenin son bölümünde Meftun’a dua etmeye giriş yapmaktadır. Şair kasidenin başından bu betiye kadar Meftun’u övmekte ve ona teşekkür etmektedir. Fahriye bölümünde de kendisinin içinde bulunduğu durumdan şikâyet etmekteydi. Bu beyitte kendisiyle seslenerek tecrit sanatı yapmış ve artık sözü bitirmesini ve övdüğü kişiye dua edip kasideyi sonlandırmasının istiyor. Bunu da öyle içten bir dua ile yap ki Allah makamı dua ile dolsun diyor. Çünkü içten yapılan duaların Allah katında kabul göreceğini belirtiyor.

Sanatlar:

İham-ı tenasüp: “cevr-şikâyet” kelimleri anlamları bakımından yakın anlamlı olup iham-ı tenasüp oluşturumaktadır.

Tenasüp: Arş kelimesi göğün son katı anlamında 9 felektir. Bu anlamıyla hatm kelimesiyle son anlamıyla tenasüplüdür.

Beyitte yer alan bir diğer tenasüp ise dua ile rahman kelimeleri arasındadır. Çünkü dua Allah’a yapılır. Bu sebeple rahman ile dua kelimesi tenasüplüdür.

Tezat: Şükr ve şikâyet kelimeleri, şikâyet ve teşekkür anlamına geldikleri için tezat oluşturmaktadır.

Mübalağa: Duasının o kadar çok olmasını istiyor ki sonsuz olan Allah makamının dua ile dolmasını istiyor yani mübalağa sanatı yapılmıştır.

Tecrit: Şair sanki mahlasından kendini ayrı düşünüp mahlasına seslendiği için tecrit sanatı yapılmıştır.

Ses ilgisi: ş,r,t.

Divan şiirinde kasidelerde şairin şiirinde mahlasını verdiği beyite “taç beyit” denir. İşte bu bilgiden hareketle bu beyit şairin mahlasını verdiği beyit olduğu için taç beyittir.

19

 “ ‘Ömri efzûn ola sıhhatle dahi gitdükçe

Reşk ide mertebe-i câhına cümle erkân”

“Gitdükçe dahi ‘ömri sıhhatle efzûn ola, cümle erkân mertebe-i câhına reşk ide”

“Gün geçtikçe ömrü sağlıkla uzun olsun, bütün ileri gelenle ( devlet büyükleri) makamının mertebesini kıskansınlar.”

     Osmanlı’nın devlet yapısı incelendiğinde devlet yönetimde yer alan bir kimse aklî dengesini kaybetmediği veya sağlığının el verdiği sürece görevine devam etmektedir. Öyle ki her insanın bilgisi ve tecrübesi yaşıyla orantılıdır. Yaşı ve tecrübesi artıkça bilgisi de artar, makamında yükselirdi.

Şair bu dua beyitinde Meftunun ömrünün uzun olmasını ve buna bağlı olarak artan bilgi ve tecrübesinin de artmasını dolayısıyla makamının yükselmesini diliyor.

Yine devlet dairesinde çalışma arkadaşları birbirlerinin mertebelerini kıskanırlar buna da değinen şair Meftunun yükselen derecesinin diğer devlet büyüklerini kıskandırması duasında bulunmaktadır.

Sanatlar:

 Tenasüp: Mertebe ve câh kelimeleri makam, derece anlamlarıyla tenasüplü kelimelerdir.

Gittikçe-ömür- kelimeleri anlamları bakımından birincisi gün geçtikçe anlamında, ikincisi toplam yaşanılan gün sayısı olduğu için tenasüplü kelimelerdir.

Gittikçe kelimesiyle efzûn kelimesi anlamları itibariyle bir süreklilik bildirdikleri için tenasüplü kelimelerdir.

Ses ilgisi: m,t,d.

20

 “Sadr-ı dîvâna kudûmiyle vire ‘izz ü şeref

İde her müşkilini Allahû te‘âlâ âsân”

“Sadr-ı dîvâna kudûmiyle ‘izz ü şeref vire, Allahû te‘âlâ her müşkilini âsân ide”

“Divanların (makamların) en iyisine ayak basmasıyla kıymet ve şeref veresin, Allahû te‘âlâ her zorluğunu kolay etsin.”

Hayatta bazı kişiler vardır ki gittikleri her yeri değerlendirir, oturdukları makamların saygınlığını artırırlar. Şair de bu beyitte Meftunun makamların en yücesine gelmesi yani Osmanlı Devleti’nin hiyerarşisine bakıldığında Osmanoğullarından başkasının devlet yönetiminde gelebileceği en yüksek makam olan sadrazamlık makamına gelmesini ve buraya atacağı adımla yani göreve gelmesiyle o makamı şereflendirmesini diliyor. Bu söz onun Muhammed Paşa’yı sadrazamlık makamına layık gördüğünü ve bu görevde önüne çıkacak zorlukları Allahû te‘âlâ’nın yardımıyla kolay olmasını, bu zorlukların üstesinden gelmesini diliyor.

Sanatlar:

Tenasüp: ‘izz ve şeref kelimeleri anlamları itibariyle bir derece, değer bildirdiği için tenasüplüdür.

Ses ilgisi: d,r.

Yukarıda verdiğimiz bu beyitle kasidenin dua bölümü tamamlanmış yani kaside son bulmuştur.

     İncelediğim bu kaside nesib, girizgâh, methiye, fahriye ve dua olmak üzere 5 bölümden meydana gelmektedir. Kasidenin incelediğim ilk altı beyiti nesib bölümüdür ve bu bölümde kalemin özellikleri hakkında bilgi vermektedir. Yedinci beyit girizgâh bölümüdür. Sekizinci beyitten başlayıp 16 beyite kadar methiye bölümüdür. Bu bölümde ise Muhammed Paşa’nın adaleti bilgeliği ve sanatçılığı beyitlerde methedilmektedir. On altıncı ve on yedinci beyitlerde şairin kendi durumunu belirttiği ve beklentilerini anlattığı fahriye bölümü yer almaktadır. On sekizinci beyitten sonra da dua bölümüne geçilip Muhammed Paşa hakkında dua yapılmaktadır. Dua bölümün ilk beyiti olan on sekizinci beyitte şair mahlasını vermiştir bu sebeple bu beyit taç beyittir. İncelediğim kaside, klasik kaside yapısına uygun olup bir tek içerisinde tegazzül bölümü yer almamaktadır. Kaside aruzun Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün vezniyle kaleme alınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir