Günümüzde Âşıklık Geleneği

   Âşıklık geleneği, kökü eskilere dayanan bir gelenektir. Eski Türklerde, halk şairlerin izlerini birtakım törenlerde görmekteyiz. Askeri nitelikte şölenlerde, devletin ileri gelenlerinin katıldığı avlar için düzenlenen törenlerde(sığır) ve ölü gömme törenlerinde(yuğ) törenlerin idarecisi olarak Baksılar bulunurdu.[1]
İlk Türk edebiyatı olarak incelediğimiz sözlü kaynaklara dayanan edebiyatımızda Kam, Baksı ismini verdiğimiz sanatçılar âşıklık geleneğinin temelini oluştururlar. Bu kimseler ellerinde çaldıkları kopuzlarla kır, çayır, yurt gezerek halkı eğlendirip diğer insanlardan haberler verirlerdi.

   Bu gelenek yüzyıllar boyunca devam ederek Halk edebiyatı içinde yerini almış ve günümüzde de hala varlığını sürdürmektedir. Mamafih günümüzde artık eskisi gibi âşıkların köy köy, kasaba kasaba dolaşıp şiirlerini terennüm ettiklerini söyleyemiyoruz.

   Günümüzde âşıklık geleneği birkaç kurumun yaptığı âşıklar bayramlarından başka, TV programlarında sürdürülür olmuştur. Ancak teknolojik koşulların hızla gelişmesi ve Batı kültürünün etkisiyle yeni TV programlarında, öz kültürümüz olan Halk şirinin yerini rap, pop diye adlandırılan yeni müzik türleri almıştır. Bu türlerin varlığı bir kültürel zenginliktir ancak onlara daha fazla yer vermek için âşıklarımıza verilen önemin azalması, âşıklarımıza yapılan bir haksızlık olduğunu düşünmekteyim.

   Günümüzde sayıları yüzlerce olan âşıklarımızdan, sadece birkaçının ön plana çıkarılması ise ayrı bir medya dayatması olduğunu belirtmekte yarar var. Eskisi gibi âşıklık diyar diyar gezmekle olmadığı için TV kanalları hangi âşıklara yer verirse onlar halk katında ön plana çıkmakta ve âşıklık geleneği bu kişilerden ibaret sayılmaktadır. Burada isim vermeyeceğim ama âşıklık geleneği halkın bildiği ve dinlemek zorunda kaldığı birkaç şairden ibaret olmadığını belirtmek isterim. Anadolu’nun ücra’ köşelerinde sessiz sedasız sanatını yapmaya mahkûm olan ve birer kültür mirası şeklinde olan bu insanların sayısının hiç de azımsanamayacak kadar çok olduğunu belirtmek isterim.

    Örneğin bir kısım medya Âşık Veysel’den sonra gelen âşıkları yok saymaktadır. Bu son derece zararlı bir tutumdur. Çünkü Divan edebiyatında Baki, Fuzûlî devri Divan şiirinin en üst seviyesidir. Ancak onlardan sonra da Divan şiiri Nef’î, Naili, Nâbî, Şeyhülislam Yahya Bey, Nedim, Şeyh Galib ve ismini sayamadığımız birçok büyük sanatkârı yetiştirmiştir. Hiçbir Divan edebiyatı araştırmacısı veya tanıtıcısı yoktur ki Divan edebiyatının 16. Yüzyılda son bulduğunu söylesin.

   Özel medya kuruluşları bunları yaparken devlette âşıklara ve bu geleneğe yeteri kadar önemi vermemektedir. Âşıkların genel geçim kaynakları olan sazları, eskisi gibi para kazandırmadığı için âşıkların geçim sıkıntısına düşmelerine ve ek işler yapmalarına sebep olmaktadır. Hal böyle olunca ilk akla gelen soru, geçim düşüncesiyle nasıl şiirler çıkabilir ki?

   Şairlerin daha rahat düşünüp, bu düşüncelerini özgürce dile getirebilecekleri ortam devlet tarafından sağlanmalıdır. Beypazarılı Âşık Şefkatî’nin de belirttiği gibi günümüzde âşıklar devletin üvey evlatları konumundadır. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bir zamanlar devletin çok yakınında bulunan ve halkın sözcülüğünü yapan âşıklara günümüzde devlet sırt dönmüş konumdadır. Âşıkların feryatlarına kulak tıkamış bir konumdadır.

   Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki TV kanalları, öz kimliğimizin bir parçası olan âşıklık geleneğine ve bu geleneğin temsilcileri olan yaşayan âşıklarımıza önem vererek, gereken duyarlılığı göstermesi, âşıklara yakışır formatta programlara imza atarak, yüzyıllar boyunca süre gelen âşıklık geleneğini canlandırmış olurlar. Devlet de, Kültür Bakanlığı vasıtası ile doğrudan veya üniversiteler aracılığı ile âşıklar hakkında yapılacak araştırma ya da programlara imza atarak, kaybolmaya yüz tutan bu geleneğin küllerinden doğmasına vesile olabilirler. Bu konuda son sözü yine bir halk aşığına bırakmak istiyorum.

 ÜVEY EVLATLAR [2]

 Söz insanın cevheridir,

Kıymet bilen dinler bizi,

Söz akılın askeridir,

Arif olan anlar bizi.

 

Adımız hep yaşayacak,

Mânâ yükü taşıyacak,

Bir gün rahmetli diyecek,

Anacaklar canlar bizi.

 

Sözümüzde sırlar saklı,

Fikrimizde sevgi yüklü,

Ölürüz bu yolda haklı,

Yıldıramaz kinler bizi.

 

Kötülüğü cümle tanır,

Şeytana ahmak inanır,

Yüzler kötüledim sanır,

Sevecektir binler bizi.

 

Beden buradan geçende,

Ölüm şurubun içende,

Sevenler sözüm açanda,

Okur okur inler bizi.

 

Şefkatî uyma gâfile,

Üzülme başsız laf ile,

İnceleyip insâf ile,

Taşır olur tenler bizi.

[1]  Emir Kalkan 20. yy. Halk Şairleri Antolojisi, s. 17, Ankara, 1991

[2] Hüseyin UYSAL, Başı Sarıklı Ayağı Çarıklı Halk Ozanı Âşık Şefkatî, s. 18 (Âşık Şefkâtî’ye göre Halk Ozanları devletin üvey evlatlarıdır.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir